14 Eylül 2013 Cumartesi

‘Otomatik’e bağlanmış şiddet

otomatik e baglanmis siddet


Bildik bütün kalıplarla derdi olan ve 2000’ler Amerikan korku/gerilim sinemasındaki şiddet, ahlakçılık yanlısı eserleri bir çırpıda hizaya sokma düşüncesinde bir yapıt denebilir. “Arınma Gecesi”, “Halloween”in sinemaya sızdırdığı ‘Cadılar Bayramı’ lanetine ismi üzerinden bilimkurgusal bir motif buluyor. Bunu da birçok eserle akrabalık kursa da esasen “Otomatik Portakal” ile “Night Train Murders”ın kesiştiği noktada canlandırıyor. Böylece bizi Amerikan toplumunun köklerinde yatan herkesin birbirini öldürdüğü, şiddetin toplumsal bir hastalığa dönüştüğü sürece davet ediyor. “Arınma Gecesi”, tekinsizlikte sınır tanımayan karakterleri ve sinematografi-müzik ahenginin katkısıyla gerilimi yükseltip sinirlerinizi allak bullak edecek, güçlü bir bilimkurgu-gerilim örneği.


Tepeden tırnağa iyi planlanmış bir gerilim omurgasını izleyen “Arınma Gecesi” (“The Purge”, 2013), bunun hakkını da veriyor. James DeMonaco’nun, kurgu-sinematografi-müzik ahenginden yakaladıkları, 2000’lere uygun, “Ölüm Oyunu” (“Batoru Rowaiaru”, 2000) ile akrabalık kuran olağanüstü bir şiddet resitalini/eleştirisini beraberinde getiriyor. Büyük oranda da aslında gelenekselleşen kalıplara karşı önlenemez bir tavır ortaya çıkıyor.


70’lerin Amerikan korku sinemasının gelecekle imtihanı


Yönetmen, belli ki korku-gerilim alanındaki kimi uygulamalardan, klişeleşen ve bayağılaşan eğilimlerden rahatsız. Burada bu durumu film boyunca hissedebiliyorsunuz. 2022 yılında ‘arınma gecesi’ olarak adlandırılan 21 Mart gecesinde, 12 saat boyunca ayakta kalma çabası manidar. Bastırılmış şiddeti açığa çıkaran zenginlerin doğasını ya da yozlaşmasını izliyoruz nihayetinde. Aristokrasinin kontrolü altına aldığı düzen, konformizmi bir geceliğine de olsa kan gölüne çeviriyor.


Arınma gecesinden kurtulmak için önlemler almak ise şart hale geliyor. DeMonaco, toplumsal şiddet algısına yaklaşma konusunda dersine iyi çalışmış. Peckinpah’tan Haneke’ye uzanan bu konuda tecrübeli isimlerin işlerinden feyz almış. Onları iyi etüt edip bir anlamda 70’ler Amerikan korku sinemasındaki ‘içimizdeki şiddet’ mantığının bilimkurgusal tanımını ortaya çıkarmış.


“Otomatik Portakal” ile “Night Train Murders”ın kesiştiği nokta


İşsizliğin yüzde bire, şiddet oranının yüzde sıfıra düştüğü, ama haçlarla, inançlarla koyu Hıristiyanlık kanunlarına göre işleyen bir ‘ara gün’ bu durumu bozma niyetine canlanıyor. Bu da aslında sistemin başındakileri ayrı tutarken, güvenlik cihazlarını şart hale getiren herkesin banliyöde yaşadığı dünyayı anlamlı kılıyor. Bir bakıma distopik bilimkurgunun şiddetle baş etmenin zorlaştığı düzenlere odaklandığı şablonunu kullanan eser, bu duruşundan da asla taviz vermiyor.


Gelişmiş teknolojileri elinin tersiyle itip, düzenin başındakilerle ilgilenmiyor. “Savaşçılar”vari (“The Warriors”, 1979) bir ‘birbirini yeme şiddeti’nin ışığında ilerliyor. Oraya doğru yol alırken aslında sırtını Anthony Burgess’ın romanının başyapıta dönüşen uyarlaması “Otomatik Portakal”a (“A Clockwork Orange”, 1971) yaslıyor. ‘Şiddeti ele alan distopik bilimkurgu’ alt-alt türünü başlatan bu bana göre sinema tarihinin en iyi filmlerinden olan eser, büyük oranda bu zemin üzerinde etkisini hissettiriyor. Bir anlamda da Haneke’nin üzerinde iz bırakan Aldo Lado’nun “Night Train Murders”ı (“L’ultimo treno della notte”, 1975), bir gelecek portresine transfer oluyor. Oradaki tekinsiz, işkenceci ve sadist oyunlara meyilli grup burada da canlanıyor. Bir anlamda Avrupa’da yol alan bir trenden zaman tüneline girip Amerikan banliyösüne geçiş yapıyor.


Karanlığın öne çıktığı tekinsizlikle yürüyen bir şiddet algısı


Zaten “Otomatik Portakal”ın fütüristik mimarisi, gerilim yaratan İngiliz aksanı kullanımı ve camp dokusunu “Arınma Gecesi”nde göremiyoruz. Aksine bir gecede geçmesiyle kara filmden çıkmış gibi duran bir algı yaratılıyor. Bunun arka planı da ‘karanlık’la doldurulup içimizi kasvetle kaplıyor. Amerikan banliyösünde olabilecekler konusunda “Soldaki Son Ev” (“The Last House on the Left”, 1972), “Köpekler” (“Straw Dogs”, 1971), “Kurtuluş” (“Deliverance”, 1972) gibi eserlerin kırsalda yaptığı feyz alınıyor.


Bu damardan tekinsizliğe yüklenen bir şiddet eğilimi ortaya çıkıyor. Koyu renklerin hakimiyet kurduğu, müziğin gerdiği, normal objektiflerin yabancılaştırdığı bir gece zamanı inşa ediliyor. Objektif tercihi Haneke’yi, şiddete yaklaşım Peckinpah’ı, konsept “Otomatik Portakal”ı hatırlatıyor. Kısıtlı zaman dilimine karşın süresiyle de, dönüşleriyle de bunu hissettirmeyen bir işle karşılaşıyoruz.


Rehine gerilimlerinin tek boyutluluğuyla ilgili söyleyecekleri var


İşin sevindirici tarafı, eldeki hikayenin kolayca ahlakçı rehine gerilimine kayıp “Cherry Tree Lane” (2010), “Anneler Günü” (“Mother’s Day”, 2010) ve “Yakın Tehdit” (“Tresspass”, 2011) gibi video rafı ürününe dönüşmesi de engelleniyor. Zira Rhys Wakefield’ın ve onun “Clownhouse” (1989) etkili maskeli ekibinin bu durumda etkisi büyük. Onlar son derece tehlikeliler ama aynı zamanda zenginler. Bu sayede sınıfsal bir uçurum asla oluşmazken, kimse Superman’e dönüşmüyor.


Film de zaten bu boyutsuz rehine gerilimlerin şiddet yanlısı görünümünü elinin tersiyle itiyor. Bunu yapmamak için ilk olarak bir distopik düzeni arka planına alıyor. Onun kıstaslarıyla ilerleyip ‘arınma gecesi’nin içinden kapalı alan gerilimine yaklaşan bir süreci merkezine yerleştiriyor.


Şiddetin bireysel bir alışkanlık değil toplumsal bir hastalık olduğuna dikkat çekiyor


Wakefield ve ekibi, güvenlik kameralarından gözükürken seyircinin sinirlerini allak bullak ediyorlar. “Night Train Murders”da Aldo Lado’nun gıcık, saldırgan ve işkenceci tiplerinin tedirgin ediciliğini akla getiriyorlar. Adeta ‘Cadılar Bayramı’nın “Halloween” (1978) sayesinde yolu açılan lanet algısını “Arınma Gecesi”ne taşımayı planlıyorlar. Bu durum, onların salıncaklara binerek, kameraya konuşarak ve tehditkar sözler sarf ederek tekinsizliklerini açığa çıkarmaya yarıyor. O filmin etkilediği Haneke’nin “Ölümcül Oyunlar”ının (“Funny Games”, 1997) Peter ve Paul’ünden farksız bir Wakefield portresi bunlara önderlik ederken ‘çete’ ruhu da ‘gang film’ alanına yaklaşıyor.


Ama film, bu konuda net kurallar koymaktan ziyade olabildiği ölçüde esnek davranıyor. Şiddetin herkesin içinde olduğuna dikkat çekmek istiyor. Bu gerilimli ortamda, bir fanusa sıkıştırılmış atmosferde olan biteni ‘gore’ (kan pıhtısı) oranı yüksek bir şekilde de bir ‘birbirlerini yediler’ temsiline dönüştürüyor. Böylece Güney Kore ve Fransız sinemasının geleneğindeki mantıklı kan kullanımı buraya da sıçrıyor. Asla Eli Roth’un manasız savrukluğuyla akrabalık kurmuyor.


Gerilim duygusu adına taze bir kan


Nihayetinde sanki “Ziyaretçiler”in (“The Strangers”, 2008) bilimkurgu akrabası yamacımızda canlanırken, “Otomatik Portakal” ile “Night Train Murders” arasında kurduğu çekici köprüyle de dikkat çekiyor. “Arınma Gecesi”, toplumsal şiddetin bütün benliğine sızdığı Amerikan yaşam tarzı adına ibret verici bir tablo niyetine canlanıyor. Bunu yaparken de büyük oranda açılış ve kapanıştaki güvenlik kamerası görüntüleri için “Paranormal Activity” (2007) etkisi mi? diye düşündürtmüyor değil.


Ama film şiddet algısına yüklenen bir duruşla, tekinsiz ve maskeli karakterlerle, Beyaz Amerikalıların savaşında Afro-Amerikan karakteri masum yaparak canlandırıyor. Yozlaşmanın ‘sosyalist bilimkurgu’ya yakın hali de ruhumuza tesir ediyor. DeMonaco sinematografiden, kurgudan, müzikten ve oyuncu yönetiminden güç alarak gerilimi anbean arttırıp bu konuda sinemaya son derece taze bir kan getiriyor. ‘30 Ekim/31 Ekim Cadılar Bayramı’ lanetinin yanına ‘21 Mart Arınma Gecesi’ lanetini ekleyerek ise aslında korku-gerilimin eline kullanışlı bir motif de veriyor. Kabusunuz olacak tiplemeleriyle anılacak bir filme imza atıyor.


FİLMİN NOTU: 7.5


Künye:


Arınma Gecesi (The Purge)
Yönetmen: James DeMonaco
Oyuncular: Ethan Hawke, Lena Headey, Ryhs Wakefield, Edwin Hodge, Max Burkholder
Süre: 85 dk.
Yapım yılı: 2013


KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU
 
Ailem İçin (At Any Price): 4.7
Ateşli Aynasızlar (The Heat): 2.5
Baldan Acı (More Than Honey): 4.7
Bir Hayalimiz Vardı (Ginger & Rosa): 4.5
Bu Aşk Fazla Sürmez (I Give it a Year): 5.5
Büyükler 2 (Grown Ups 2): 1.9
Camille Claudel, 1915: 7.1
Ceset (El Cuerpo / The Body): 3
Cinayet Tezi (Tesis Sobre Un Homicido / Thesis on a Homicide): 5.3
Cinnet (Modus Anomali): 5
D@abbe: Cin Çarpması: 1.4
Elysium: Yeni Cennet (Elysium): 7.6
Evdeki Yabancılar: 1.8
Geceyarısından Önce (Before Midnight): 3.5
Geçmişin Sırları (The Company You Keep): 5.5
Genç Çıraklar (The Intership): 3.9
Göster Gününü (Kick-Ass 2): 6.5
Hayallerin Ötesinde (Imagine): 6.8
Jobs: 3
Kahraman Uzaylılar (Escape from Planet Earth): 5
Karanlık Cinayetler (The Frozen Ground): 2.9
Kirli Oyun (Freelancers): 2.8
Korku Seansı (The Conjuring): 6.5
Kutsal Motorlar (Holy Motors): 9.6
Manyak (Maniac): 6
One Direction: This is Us: 4
Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri (The Mortal Instruments: City of Bones): 4.9
Pasifik Savaşı (Pacific Rim): 4
Percy Jackson: Canavarlar Denizi (Percy Jackson: Sea of Monsters): 6
Red 2: 3.8
Samsara: 6.5
Sanal Hayatlar (Disconnect): 6.5
Savaşın Gölgesinde (Lore): 7.5
Sen Gitmeden Önce (Not Fade Away): 5.2
Son Konser (A Late Quartet): 5.5
Son Moda Aşk (20 ans d’écart / It Boy): 3.5
Süperstar (Superstar): 4.5
Şeytan Tohumu (The Possession): 3.5
Şimdiki Zaman: 3
Şirinler (The Smurfs 2): 3
Uçaklar (Planes): 4.5
Yem (Bait): 1.6
Wolverine (The Wolverine): 1.9
Zorlu İkili (2 Guns): 5.9


Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.


KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com




‘Otomatik’e bağlanmış şiddet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder