11 Eylül 2013 Çarşamba

‘Üzerine kafa yormak isteyeceğiniz bir gerilim’

uzerine kafa yormak isteyeceginiz bir gerilim


KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com


“İçimdeki Yangın”, “Polytechnique” ve “Maelström” ile tanınan Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve’ün ilk İngilizce filmi “Prisoners”, kızı kaçırılan bir babanın intikam öyküsünü masaya yatırıyor. Karakter hikayesini ahlaki ve toplumsal bir çerçevede değerlendiren eser, başarılı ve iddialı performanslarıyla dikkat çekiyor. Filmin Cumartesi günü 38. Toronto Uluslararası Film Festivali kapsamında düzenlenen basın toplantısındaydım. Toplantıda yönetmen Denis Villeneuve’ün yanı sıra Hugh Jackman, Jake Gyllenhaal, Maria Bello, Melissa Leo, Paul Dano, Terrence Howard, senarist Aaron Guzinowski ve yapımcı Kira Davis de yer aldı.


Toronto Film Festivali’ni, Oscar adaylarını çıkarması, Amerikan bağıımsız sinemasının nabzını tutması, korku/gerilim örneklerine kucak açması ve dünya sinemasının güncel örneklerini programına almasıyla anıyoruz çoğu zaman. Ancak köklerini de unutmadığı bir gerçek. ‘Kanada İlk!’ (‘Canada First!’) yarışmasının kısa süre önce kalkmasına karşın, ana programda bu öze bağlılık gözlemlenebiliyor. Bu sene Atom Egoyan, Robert Lepage, Bruce MacDonald, Bruce La Bruce, Jean-Marc Vallée ve Xavier Dolan’ın yanı sıra Denis Villeneuve de iki filmiyle etkinlik kapsamında görücüye çıkıyor. Bunlardan biri Warner Bros.’un dağıttığı Alcon Entertainment projesi “Prisoners”, diğeri ise daha bağımsız bir eser olan “Enemy”.


 



Ünlü isimlerden sadece Viola Davis eksikti


Bu eserlerin ilkinin iddialı bir kadroyla çıkagelmesi dikkatlerden kaçmazken, ikisinin tek ortak noktası sanki Jake Gyllenhaal. Burada Hugh Jackman’ın canlandırdığı, adalet, intikam arayan baba Keller Dover’ın yanına polis desteği olarak eklenen Gyllenhaal, büyük oranda oyuncuları öne çıkarma arzusuna ayak uyduruyor. Orijinal bir senaryodan yola çıkan eser, altı yaşındaki kızı ile onun arkadaşının kaçırılmasıyla birlikte korumacı içgüdüsünü açığa çıkaran babanın ‘vigilante film’ (‘intikam filmi’) şablonuna uygun mücadelesine odaklanıyor. Bu alışık olduğumuz, genelde şiddet yanlısı, ahlakçı gibi sıfatlarla andığımız kalıp, bir gerilim omurgasıyla canlanıyor.


Filmin bir hafta önce 40. Telluride Film Festivali’nde son dakika gösterimini saymazsak dünya prömiyerini gerçekleştirdiği 38. Toronto Uluslararası Film Festivali kapsamında yapılan basın toplantısında da bu durum mercek altına alındı. Ama özellikle oyuncuların yakaladıkları uyumla ‘kadro’yu doldurdukları samimi bir şekilde açığa çıktı. Viola Davis haricinde bol yıldızlı kadronun tamamının yer aldığı bu toplantı, sanki Coen Kardeşler’in filmlerinden bildiğimiz usta görüntü yönetmeni Roger Deakins ile Eastwood’un kurgucuları Joel Cox-Gary Roach ikilisine de ihtiyaç duyuyordu.


 


 


 


 


 


Hugh Jackman: ‘Senaryo ilk bana geldi’


Aslında 45 dakikalık süreç keyifli geçti. Gyllenhaal’ın Denis Villeneuve’ün İngilizce konuşurken öne çıkan Fransız aksanı için ‘onu da tercüme etmemiz gerekiyor. Böyle bir şey anlamıyoruz’ demesi üzerine Melissa Leo’nun uydurma Fransızca kelimelerle cümleler kurmaya başladığı an bu konuda doruk noktası anlamına geliyordu.


Basın toplantısının Hugh Jackman odağından ilerlediği de çok barizdi: ‘Kira Davis bana senaryoyu daha Denis ortada yokken yolladı. Kira da ben de beğendik. Katmanlı bir gerilim olması için gerçek yönetmeni bulmak önemli idi. Bu iddialı ve özgüvenli gerilim, üzerine kafa yorma arzusu yaratacak’ sözleri projenin çıkış noktasına tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Star sisteminin yol açabileceklerini sorgulamamızı sağlıyordu.


Villeneuve: ‘Oyuncuların yardımıyla stüdyo baskısını hissetmedim’


Bunun devamında da Villeuneuve’ün etrafında birleşen kadronun, onun kalitesine ve fark yarattığına dair lafları toplantının ana çerçevesini oluşturdu. “Maelström” (2000), “Polytechnique” (2009) ve bizde vizyon giren Oscar adayı “İçimdeki Yangın” (“Incendies”, 2010) ile bilinen yönetmen namına bir kimlikten söz etmek mümkün.


Onun da ‘klasik bir tür filmi çekmek istemedim’ demesi gözlerden kaçmazken ‘stüdyo filmlerinde bağımsız ruha alan açılıp açılmaması farklı bir mesele. Neyse ki bu konuda kaprisli oyuncularla çalışmadım. Onların yardımıyla herhangi bir stüdyo baskısı hissetmedim’ cümlelerini sarf etmesi gözlerden kaçmadı. Zaten Gyllenhaal’ın onunla aynı yıl içinde iki filmde de çalışan tek isim olarak bu konudaki soruyu üzerine alınması bir başka eğlence kaynağına dönüştü.


 



 


Bello: ‘Hugh’ü öpememek eziyet gibiydi’


Villeneuve için ‘müthiş fikirlerle beni sınadı’ diyen Jackman’ın ‘sinema görülerek, izlenerek tadına varılan bir sanat. Bunun için de özdeşleşmek, insanlara dokunmak ve günlük hayata girmek şart. Sorumluluk ve adalet üzerine bir film karşımızdaki’ demesi aslında ciddiyete dikkat çekti. Bunun yanında Maria Bello için de Jackman’ın anlamı bir hayli ilginçti: ‘Benim için zor bir süreç oldu. Zira Hugh’ün eşini canlandırdım. Ama onun dudaklarına dokunamadım. Onu bir kere bile öpemedim. Bu sebeple de çekim aşaması eziyet gibiydi’ lafı bir hayli ilginçti. Oyuncu aktris özgüveninin nelere yol açabileceğini ve 46 yaşın tecrübesini kanıtlarken gülümsemelere de yol açtı.


Bunlar dışında ise aslında Hugh Jackman’ın Oscar sunuculuğu ve Oscar heykelciği konusunda babasından Norman Jewison’a uzanan yorumları bir yan konu olarak canlandı. Howard’ın ise ‘bu arkadaşlarla Oscar kampanyalarında tanıştığımız için birbirimizi tanıyoruz’ demesi sektörel açıdan değerli, aydınlatıcı ve soğukkanlı bir itiraftı sanki.


“Prisoners”, bir babanın adalet mücadelesini ailesiydi, polisiydi, gerilimiydi derken psikolojik faktörlerle masaya yatıran bir eser. Kanada’nın yükselen değerlerinden Denis Villeuneuve’ün ise hem ilk İngilizce filmi hem de ilk stüdyo filmi olmasıyla dikkat çekiyor. Hugh Jackman’ın filmin Telluride’deki son dakika gösterimi sonrası ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında ‘karanlık at’ (‘dark horse’) olarak yarışa dahil olduğunu da ekleyelim.




‘Üzerine kafa yormak isteyeceğiniz bir gerilim’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder