HT PAZAR / Pınar ERBAŞ
Tarihe adını “diktatör” olarak yazdıran pek çok devlet adamının aslında ilk mesleki seçimi siyaset değil. Mesela Beşar Esad bir göz doktoru, Hitler ressam, Stalin rahip Mussolini’yse idealist bir öğretmen ya da bir gazeteci olabilirdi…
“Beşar güçlü bir lider olacak karaktere sahip değildi. Duygusal, dakik ve aşırı derecede kibar genç bir adamdı. 1994 yılında ülkesinin gelecekteki lideri olmak için Londra’yı terk ederken Beşar’a bakıp, bu çocuk doktor olarak kalsa daha iyi olacak, diye düşündüğümü hatırlıyorum”. Bu sözler şu sıra dünyanın gündemindeki Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Londra’da, yanında staj yaptığı göz doktoru Edmund Schulenberg’e ait. Güney Afrika asıllı göz doktoru Schulenburg’un Esad’la tanıştığı yıl 1992. Tam 18 ay boyunca ona eğitim veriyor. Beşar Esad o zamanlar 27 yaşında. Londra’da kiralık bir dairede yaşayayan, mütevazı, bir devlet başkanının oğlu olduğunu anlatan gösterişi olmayan, Phill Collins ve Whitney Houston dinlemeyi seven, teknoloji delisi genç bir doktor adayı. Tüm bu ayrıntıları da hocası Schulenberg’den öğreniyoruz. 1994 yılında ağabeyini bir trafik kazasında kaybetmesinin ardından devletin başına geçmeye hazırlanmak için apar topar Suriye’ye dönüyor. 2005′te hocasını Şam’a davet ediyor. Ona Suriye’yi mordern bir ülke yapma planlarından bahsediyor… Ve yıllar sonra hocasından gelen bir itiraf daha: “Şu an basında anlatılan kişinin tanıdığım Dr. Beşar olduğuna inanmakta zorlanıyorum.” Aslında bu cümledeki en vurucu nokta kimyasal silah kullanımı sunucu binlerce insanın ölümünden sorumlu tutulan Beşar Esad’ın, isminin önüne getirilen doktor ünvanı. Hocasının dileği kabul olsaydı ve Esad doktorluk yolunda emin adımlarla ilerleseydi tarih belki başka türlü akacaktı…
‘DEMİR ADAM’
Bu öykü size bir yerden tanıdık gelmiş olabilir. Bakınız; Adolf Hitler. İnsan yine sormadan duramıyor; Hitler 20. yüzyılın başlarında iki kez başvurduğu Viyana Sanat Akademisi giriş sınavlarını kazansaydı, dünya ne kadar farklı bir yer olurdu? Hayallerinin peşinden gitmesine izin verilseydi muhtemelen Hitler’in dünyaya verdiği zarar, İkinci Dünya Savaşı ve soykırımdan ziyade çok sayıda vasat suluboyadan ibaret olacaktı!
Dünyada pek çok diktatör var ki; hayat hikâyelerini dikkatle incelediğinizde “Aslında onu seçseymiş iyiymiş” diyeceğiniz alternatif kariyerlerle karşınıza çıkıyor.
Mesela Sovyet lider Joseph Stalin… Asıl ismi Iosif Vissarionovich Djugashvili. Rusça’da “demir adam” anlamına gelen Stalin ismini 1913′ten sonra kullanmaya başlıyor. Tarihte 48 milyon insanın ölümüne sebep olarak anılmak, komplo saplantıları içinde hayata gözlerini yummak yerine Gürcistan’ın Gori kentinde bir rahip olarak son nefesini verebilirdi belki… Bir kunduracının oğlu olarak dünyaya geliyor Stalin. 10 yaşında Gori’deki rahip okulunda okumaya başlıyor. 16 yaşındaysa Tiflis’teki din enstitüsüne kabul ediliyor. Annesi en büyük destekçilerinden. Gregoryen Ortodoks Kilisesi’nde bir rahip olma yolunda emin adımlarla ilerlerken 1894′te Tiflis Ortodoks seminerine katılıyor. İşte bu seminerde liberal, Marksist, sosyalist düşüncelerle tanışıyor. 1899′daysa okulda otoriteye başkaldırıp huzursuzluk çıkardığı için okuldan atılıyor. Sonrası malum…
Gelelim Adolf Hitler’le birlikte faşizmin en önemli isimlerinden İtalyan diktatör Benito Mussolini’ye. Hikâyesi Como gölü yakınlarındaki Dongo’da İtalyan partizanlarca tutuklanarak ve ertesi gün albay Valerio’nun emriyle kurşuna dizilerek bitiyor. Başa saralım; 1883′te dünyaya geliyor. Babası demirci. Pek düzenli bir okul hayatı olduğu söylenemez. İlk ve ortaöğretimde disiplinsizlik suçlarıyla tam 2 kez okuldan uzaklaştırılıyor. Lozan Üniversitesi’ndeki eğitiminin ardından öğretmenlik yapmaya başlıyor. 1904′teyse bambaşka bir kariyer planlamasıyla tam 10 sene boyunca gazetecilik yapıyor. Ta ki Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla orduya yazılana kadar.
‘DEFOL GİT, LANETLİ!’
Siyasi kariyerleri başladıktan sonra da kendilerini farklı dallarda ispatlamaya çalışan siyasi liderler yok değil. Çoğunun hayatında göze çarpan temel unsurlardan biri, edebiyatla olan ilişkileri. İran’da İslam Cumhuriyeti’ni kuran Ayetullah Humeyni’nin şiir, felsefe ve siyaset üzerine kaleme aldığı 10′dan fazla eserini örnek olarak gösterebiliriz. Yine yakın tarihteki en çarpıcı örneklerden biri, Irak’ın asılan lideri Saddam Hüseyin’e ait. Amerika’nın 2003′te Irak’ı işgali, Saddam Hüseyin’in bir Arap asilzadesinin Musevi ve Hıristiyanları topraklarından sürmesini alegorik bir hikâyeyle anlatan “Defol Git, Lanetli” adlı kitabı için yapılan yayın planlarını sekteye uğrattı. Hüseyin’in daha önce basılan üç kitabı da, büyük ihtimalle okullarda okutulması zorunlu olduğundan çok satanlar arasında kendilerine yer bulmuş olabilir. Yalnız dikkat edilmesi gereken bir nokta, kitapların aslında Enformasyon ve Kültür Bakanlığı’na bağlı bir komite tarafından yazıldığı iddiaları. Ki bu da eserlerin edebi yeterliliği hakkında kuşkulara neden oluyor. Yine de keşke yazar olsaydı….
Diktatör olmasalar ne olurlardı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder